2023 yılı Şubat ayında meydana gelen deprem sonrası Hatay'da enkaz kazma ve toz havalandırma çalışmaları yapan kurtarma personeli. Görsel: Shutterstock
Deprem Bölgesinde Gizlenen Asbest Tehlikelerini Nasıl Ortaya Çıkardık
Bu Yazıyı Oku
6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye’yi sarsan depremin ardından Hatay’ın etrafını kalın bir toz bulutu kapladı. Enkazın ortasında bir grup çocuk futbol oynayacakları alana bakınırken, aldıkları her nefesin sessiz tehdit asbest olduğundan bihaberlerdi.
Bir zamanlar mucizevi bir ürün olarak görülen asbest, sigaradan bebek pudralarına, arabalardan inşaat malzemelerine kadar en beklenmedik yerlerde onlarca yıl kullanıldı. Isıya, aşınmaya ve hatta kimyasal korozyona karşı dayanıklılığı sebebiyle; asbest 20. yüzyılın çeşitli endüstrileri için vazgeçilmezdi.
Sağlık üzerinde olumsuz etkilerinin anlaşılması üzerine Türkiye de dahil 60’tan fazla ülkede kullanımı yasaklandı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından kanserojen olarak tanımlanan asbeste maruz kalmak; akciğer kanseri, mezotelyoma ve asbestozis gibi ölümcül rahatsızlıklara neden olabilmekte.
6 Şubat’ta meydana gelen depremde 53.000’den fazla insan öldü ve 11 ilde milyonlarca insan yerinden edildi. Dünya Bankası’na göre 800.000’den fazla bina hasar gördü, yıkıldı veya şu anda yıkılıyor.
Depremin üzerinden bir yıldan uzun bir süre geçmesine rağmen, Hatay’da yeterince yıkım ve toz bastırma tedbirleri alınmadığı için kentin üstünde hala toz bulutları geziniyor.
Bu yapıların çoğu asbest yasaklarından öncesine dayanıyor yani tehlikeli mineral içerdiği bilinen çatı kaplama gibi malzemelerden oluşuyor. Bu malzemeler kaldırıldığında havaya asbest lifleri salıp, halk sağlığı için ciddi risk oluşturuyorlar.
Bölgede yaşayanların ve STK’ların, ildeki düzensiz yıkım, enkaz kaldırma ve atık bertarafı uygulamalarından kaynaklanan ciddi halk sağlığı tehlikelerine ilişkin uyarılarına rağmen, yetkililer ortaya çıkan riskleri görmezden geliyor. Asbestle ilgili endişeler defalarca göz ardı edildi, önemsiz gösterildi.
Depremden birkaç ay sonra dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan yardımcısı “Havada asbest olmadığını tespit ettik” diyerek kamuoyunu rahatlattı. “Deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın içi rahat olsun, asbest konusunda çok dikkatli çalışıyoruz.” dedi.
Bu tür iddiaların doğruluğunu tespit etmek amacıyla Deutsche Welle (DW)’nin Türkiye ve Çevre birimi, bölgedeki halk sağlığı tehditlerinin boyutunu birinci elden araştırmak ve bölgede asbest maruziyetinin oluşturduğu olası riskleri araştıracak bilimsel verileri toplamak üzere Hatay’a gitmeye karar verdi.
Sivil Toplum Örgütleriyle İş Birliği Yapmak
Uzmanlarla ve asbest analiz laboratuvarlarındaki personelle görüştükten sonra, numune toplama ve analizinde profesyonel yardıma ihtiyacımız olacağını fark ettik ve Türkiye Çevre Mühendisleri Odası uzmanlarıyla iş birliği yapmaya karar verdik. Bu stratejik ortaklık, kritik yerlerden çeşitli numunelerin toplanmasını sağladı ve güvenilir analizlere sahip olduğumuzdan emin olarak araştırmamızı yürüttük.
Asbest yayılımının analizi, uzmanlık gerektiren çok sayıda kritik aşamayı kapsıyor. Asbest içeren materyallerin belirlenmesi ve uygun numune toplama yöntemlerinin belirlenmesi, bu sürecin ayrılmaz parçasıydı. Ek olarak, rüzgar desenlerinin numune toplama kalitesi üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi gibi değişkenlerin de dikkate alınması gerekiyor.
Bu karışıklıklar göz önüne alındığında, gazeteciler olarak kaliteli örnekleri düzgün bir şekilde toplamamız pek olası değil ve bu da yanlış veri analizine yol açabilir. Asbest hakkındaki resmi açıklamara şüpheci yaklaşıp, mevcut verileri iyi şekilde analiz edip doğru habercilik yapmayı hedefledik. Asbest konusunu gündeme taşımaktı hedefimiz.
Çevre mühendislerinin yardımı bu çabada çok önemliydi. Sadece numune toplamada yardımcı olmakla kalmadılar aynı zamanda çalışma tasarımına da katkıda bulundular ve oldukça kirli olduğundan şüphelenilen bir ortamda güvenlik önlemleri konusunda rehberlik sağladılar.
Resmi verilerin bulunmasının zor olduğu bu durumda, hem gazetecilerin hem de meslek örgütlerinin birlikte çalışması önemli. Uzmanlar teknik bilgiyi getirirken, gazeteciler bu bilgiyi daha geniş bir kitleye ulaştırmaya yardımcı oluyor, özellikle de kamu faydasının söz konusu olduğu böyle bir durumda oldukça önemli oluyor.
Bölgede Maskelerle Haberleşmek
Ekibimiz Hatay’a gitti ve altı ayrı mahallede sistematik olarak 45 toz örneği topladı. Bu örnekler, depremden kurtulanların yaşadığı çadırların ve konteynerlerin tepeleri de dahil olmak üzere çeşitli kaynaklardan toplanan tozu kapsıyordu. Ayrıca yerel tarım ürünlerinden, yapraklardan, meyvelerden, topraktan ve molozlardan da örnekler aldık.
Konunun insani boyutunun altını çizmek için verileri yerel halkın deneyimleriyle tamamladık. Yerinde yaptığımız görüşmeler sırasında, birçok bölge sakini, görüşmelerimizden önce asbestten haberdar olmamalarına rağmen sürekli havada bulunan tozla ilgili endişelerini dile getirdi.
Araştırmalarımız, deprem sonrası yıkılması gereken yapıların yıkımı sırasında gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle asbest riskinin arttığını göstermekte.
Böylesine travmatik bir felaketin ardından, birçok kişi normale dönmeye çabalıyor. Spor salonunda antrenman yapan gençlerle konuştuk. Egzersiz sırasında akciğerlerinin tozla dolduğunu ve bu sebebple yorgun olduklarını belirttiler.
Başka bir mahallede bir iş insanı depremden bu yana yaşadıklarını paylaştı. Hemen bize kırmızı noktalarla dolu kollarını ve karnını gösterdi. Sürekli toz soluduklarını söyledi ve ekledi: “Bu yüzden çocuklarımız, biz, annelerimiz ve babalarımız hastayız.”
İki günlük araştırma ve sahada örnek toplamanın ardından, İstanbul’a dönüş uçuşumuz için Hatay’a 200 kilometre (125 mil) uzaklıktaki Gaziantep’te aracımızın tepesinden son bir toz örneği aldık. Bölgedeyken olabildiğince profesyonel maskeler taktık ancak sıcak ve nemde zordu maske kullanmak. Yolculuktan sonra kıyafetlerimizi attık, kirlenmiş olabilir diye kaygılandık.
Toplanan örnekler akredite bir asbest laboratuvarında analiz edildi. Sonuç hem şaşırtıcı hem de kötüydü: 45 örneğin 16’sında, üçte birinden fazlasında çeşitli asbest türlerinin izlerine rastlandı.
Bu çalışma, bölgede hala ikamet eden yüz binlerce insanın üzerinde başka bir felaketin belirdiğini gösteriyor. Kurtulanlar zaten evlerini, işlerini ve sevdiklerini kaybettiler. Araştırmamız, asbest riskinin, kısmen deprem sonrası yıkılmaya mahkum yapıların yıkımı sırasında gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle arttığını gösteriyor.
Asbest kaynaklı kanserin sinsi doğası onlarca yıl boyunca ortaya çıkıyor ancak bölgedeki yoğun toz halihazırda akut hastalıkları hızlandırmış. Sağlık uzmanlarına göre, özellikle çocuklar önemli risklerle karşı karşıya.
Suriye’deki savaştan kaçıp ailesiyle birlikte Hatay’a sığınan 15 yaşındaki Suriyeli kız Limar Yunusoglu ile tanıştık. Çadırları devasa bir moloz döküm sahasının bitişiğindeydi. Bize küçük kardeşinin tozdan hastalanmasını anlattı ve bazen dışarı çıkıp oynayacak enerjiden yoksun bir şekilde bütün bir hafta boyunca uyuduğunu söyledi.
Arabadan alınan toz örneği de diğer bir gerçeğin altını çiziyor. Asbestin oluşturduğu tehlikeler, depremden en çok etkilenen bölgenin çok ötesine de uzanıyor. Yüzlerce kilometre uzakta yaşayan kişiler bile araçlarla taşınan ve rüzgarla taşınan asbeste maruz kalmakla karşıya.
Etkisi Ne Oldu?
Türkiye’deki asbest tehdidi üzerine beş bölümden oluşan bir dizi hazırladık. Araştırmamız başlangıçta Hatay’daki asbest sorununa odaklandı ancak kısa sürede bu konunun Türkiye’nin diğer bölgelerinde de bir sorun olduğu ortaya çıktı. Deprem gibi acil durumların dışında, araştırmamız özellikle İstanbul’daki kentsel dönüşümün yetersiz yıkım uygulamaları nedeniyle benzer riskler taşıdığını ortaya koydu.
Yasağa rağmen devam eden bir asbest ticareti olduğunu tespit ettik ve bu da konunun bağlamını geniş tutmamıza sebeb oldu. Çeşitli ülkelerden örnekler bularak, hesap verebilirliğin altını çizmeyi ve bu halk sağlığı sorunuyla nasıl mücadele edilebileceğini vurgulamayı amaçladık.
İstanbul Tabipler Birliği, asbest serimizi prestij ödülüyle onurlandırdı. Özel Jüri Ödülü, “bir kez daha önemli bir konu haline gelen asbestin tehlikelerinin kapsamlı bir şekilde araştırılması ve ölümcül depremin ardından buna maruz kalmanın olası sonuçlarına ışık tutması” nedeniyle verildi.
İlk araştırmanın ardından, Türkiye’deki çok sayıda medya kuruluşu da konuya değindi ve ilk haberimizin ardından birçok bölge sakini sokağa çıkarak yetkilileri sorunu acilen ele almaya çağırdı. Çok sayıda milletvekili ilgili bakanlıklara sorular yöneltti.
Bu tür veriler, bölgede giderek artan çevre ve sağlık krizinin ele alınması için kapsamlı eylemlere acil ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyor.
Hatay ve deprem bölgesinde enkaz kaldırma ve asbest tehlikesine karşı alınan tedbirler konusunda muhalefet partilerinin sorularını yanıtlayan Çevre Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı büyük ölçüde sessiz kaldı.
Bölgedeki asbest varlığının resmi olarak izlenmesi eksik olsa da, belirli hükümet verileri tozun genel olarak hava kalitesi üzerindeki ciddiyetini teyit ediyor. Çevre Bakanlığı’nın son istatistikleri endişe verici bir eğilimi ortaya koyuyor: Hatay’ın merkezindeki partikül madde kirleticilerinin (PM10) konsantrasyonu, 2022’de metreküp başına yıllık ortalama 69 mikrogramdan 2023’te 96’ya yükseldi.
PM10, havadaki çapı 10 mikron veya daha az olan, solunabilen ve solunum sistemine derinlemesine nüfuz etme yeteneği nedeniyle potansiyel olarak sağlık riskleri oluşturabilen herhangi bir partikül maddeyi ifade eder. Dünya Sağlık Örgütü’nün PM10 için önerdiği sınır, metreküp başına 15 mikrogramdır, Hatay’daki mevcut seviyelerden yaklaşık altı kat daha düşük.
Bu tür veriler, bölgede giderek artan çevre ve sağlık krizinin ele alınması için kapsamlı eylemlere acil ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyor.
Sonuçlarımızı değerlendiren Halk Sağlığı ve İş Sağlığı Uzmanı Dr. Özkan Kaan Karadağ, “Önümüzdeki yıllarda mezotelyoma vakaları nedeniyle on binlerce genç bireyin ölümüyle karşı karşıya kalabiliriz” uyarısında bulundu. Şu ana kadar oluşan hasarın geri döndürülemez olabileceğini ancak yine de şimdiden önleyici tedbirler almanın faydalı olduğunu söyledi.
“Bu toz bulutunu mümkün olan en kısa sürede ortadan kaldırmak için sıkı izleme ve genel toz bastırma önlemlerine acilen ihtiyaç duyulmaktadır,” dedi. “Zarar geri alınamasa da, bu önlemleri bugün uygulamak yine de faydalı olacaktır.”
Serdar Vardar, Buenos Aires Üniversitesi’nden siyaset bilimi diplomasına sahip bir araştırmacı gazeteci. On yılı aşkın bir süre Güney Amerika’da yaşadıktan sonra Deutsche Welle’de Türkiye ve küresel çevre hikayelerini anlatmak üzere Almanya’ya taşındı. Vardar, ICIJ’in küresel Pandora Belgeleri ve Gölge Diplomatlar araştırmalarında yer aldı.
Pelin Ünker, Deutsche Welle adına çalışan ICIJ üyesi bir araştırmacı gazetecidir. Ünker, ICIJ’in Panama Belgeleri, Paradise Belgeleri, İmplant Dosyaları, FinCEN Dosyaları, Ericsson Listesi, Pandora Belgeleri, Uber Dosyaları ve Gölge Diplomatlar araştırmalarında çalıştı. Çalışmaları arasında Türkiye ekonomisinin durumuna ilişkin makroekonomik veriler üzerine incelemeler de yer alıyor. Ayrıca yolsuzluk, vergiden kaçınma ve veri kaçakçılığı, özelleştirmeler, kamu sözleşmeleri ve diğer konular üzerine de araştırmalar yürütüyor.