

Doğu Eroğlu ile 10 Soru: ‘Araştırmacı Gazetecilik Aslında Takıntıdan İbaret.’
Bu Yazıyı Oku
Multimedya araştırmacı gazeteci Doğu Eroğlu, Türkiye’deki itibarını sadece anlattığı hikâyelerle değil, aynı zamanda bunları nasıl ortaya çıkardığıyla da kazandı. On yıldan fazla bir süredir, dünyanın bağımsız medya için en zor olan iklimlerinden birinde, İŞİD’in insan bulma ağları, yolsuzluk ve çevre suçları ile ilgili araştırmalar yürütüyor.
Eroğlu’nun 2018 tarihli “İŞİD Ağları” adlı kitabı, Türkiye’deki şehirlerde faaliyet gösteren radikalleşme kanallarını haritalandırırken, aynı zamanda zehirli endüstriyel atıkları ve yasadışı madencilik uygulamalarını da ortaya çıkardı. Türkiye’deki İnternet sağlayıcılarının hassas kullanıcı verilerini hükümetin Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) gönderdiği kitlesel bir gözetleme operasyonunu araştırdığı haberi AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülü’ne layık görüldü. Türkiye’nin iktidar partisi AKP’nin çıkarlarını destekleyen sosyal medyadaki trol orduları ve dezenformasyon kampanyaları üzerine yaptığı ve hesapların ve ağların titizlikle analiz edildiği araştırmaları, iktidar partisinin tartışmayı nasıl yönlendirmeye ve muhalefeti nasıl bastırmaya çalıştığını gözler önüne serdi.
Eroğlu, çok yönlü kariyerine 2011 yılında Türkiye’nin önde gelen gazetesi Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara bürosunda stajyer muhabir olarak başladı. Ardından İstanbul merkezli günlük gazete BirGün’de görev aldı ve yayın platformu Medyascope için araştırmacı haber ve videolar üretti. Aynı zamanda İstanbul merkezli bağımsız araştırmacı haber merkezi Ortak‘ın üç kurucu ortağından biridir.
Eroğlu’nun gazetecilik motivasyonu, azmi ve hayal gücüyle tanımlanıyor. Yetkililer belgelere erişimi engellediğinde, olup biteni ölçmek için yaratıcı yollar arıyor: maden üretimini tahmin etmek için kimyasal sevkiyatları takip etmek veya tanker kamyonlarını saymak için kameralar kurmak bunlardan bazıları. Eroğlu için gazeteciliğin etkileyici tarafı; yeni doğrulama araçları icat etmek, araştırmaları adım adım ilerletmek, karanlık veya beklenmedik köşelerde bile kanıt bulunabileceğini kanıtlamak!
GIJN, Eroğlu ile İŞİD’e katılan insanların neden katıldıklarını araştırma, habercilik metodolojileri geliştirme ve Türkiye’de araştırmacı gazeteciliği ayakta tutan unsurlar hakkında konuştu.
GIJN: Araştırmacı gazeteciliğe nasıl başladınız?
Doğu Eroğlu: İŞİD Türkiye’de ortaya çıktığında BirGün’de çalışıyordum. IŞİD ile bağlantılı kişilerle ilk ciddi röportajları yayınladık ve o an yolumu şekillendirdi. Bana merakın, yüzeysel haberlerin ötesine geçmenin önemini gösterdi. Araştırmacı gazeteciliğin önemini gösterdi.
Başından beri kişisel olarak merak ettiğim şeylerin peşinden gittim. Bu haberler her zaman kamuoyunda büyük yankı uyandırmasa da beni motive etti. Benim için gazetecilik her zaman cevapsız soruların peşinden gitmek olmuştur; sadece yetkililerin veya medyanın belirlediği gündemi takip etmek değil.
GIJN: En çok gurur duyduğunuz araştırma hangisi ve neden?
DE: En sevdiğim araştırmalarım İŞİD üzerine yaptıklarımdı. Beni en çok heyecanlandıran şey, örgüte katılan insanların motivasyonlarını ve bu ağların nasıl işlediğini anlamaya çalışmaktı. Şunları bilmek istiyordum: İkmal hatlarını nasıl kurdular? Operasyonlarını sürdürmek için Ankara veya İstanbul’da ne yapmaları gerekiyordu? Örgütün ayakta kalması için uluslararası alanda ne tür toplantılar ve bağlantılar gerekliydi? Beni motive eden sorular bunlardı.
Şahsen bunun kamuoyunun yararına olacağına inanıyordum, örneğin Türkiye
yıllardan beri PKK’ye karşı mücadele ediyor olsa da, PKK’ye katılan
insanların motivasyonları hakkında kapsamlı bir çalışma yoktu. Bu hayal kırıklığı yarattı. Bu yüzden, konuya İŞİD bağlamında bakarak katkıda bulunmak istedim. Gelecekte başka bir şiddet dalgası yaşanırsa bunun faydalı olabileceğini düşündüm.
Okuyucular genellikle “bu saldırılar devletin gözetiminde yapılıyor” gibi net suçlamalar bekliyordu. Ben bunu belgeleyemediğim için bu gibi çıkarımlarda
bulunmadım. Benim yapabildiğim örgüte katılmanın kişisel ve toplumsal nedenlerini anlatmaya çalışmaktı. Ankara’daki Hacı Bayram gibi yerlerde çarpıcı
adaletsizlikler olduğunu hissettim. Kötü kentsel dönüşüm projeleri, yıkılan okullar, eğitimden ayrılan çocuklar, küçük suçlara sürüklenen gençler ve dışlanma gibi.
Bu ortam, bazı gençlerin, İŞİD’e insan toplayanları dinlemelerini sağlıyordu.
Pek çok kişinin istediği gibi siyah-beyaz bir hikâye değildi ama bu motivasyonları belgelemek benim için önemliydi. En karanlık kısmı aydınlatamasam bile, en azından insanların neden bu yolu seçtiklerine dair kendi sorularıma cevap verebiliyordum.
GIJN: Okuyucuların en çok ilgisini çeken araştırma hangisiydi?
DE: 2014 yılında Gaziantep’te cihatçı savaşçıların tedavi gördüğü isimsiz bir hastaneye rastladım. Dışarıda hiçbir tabela yoktu. Kendimi gazeteci olarak tanıttım ve şaşırtıcı bir şekilde beni içeri aldılar. Sonunda hastalarla konuştum ve olayın El Kaide ile bağlantılı olduğu ortaya çıktı.
Kimin yönettiğini, orada kimlerin tedavi gördüğünü ve sonrasında başlarına neler geldiğini yazdım. Büyük bir araştırma değildi; sadece doğru zamanda doğru yerde olmaktı. Ama okuyucular bayıldı.
Şahsen, yaratıcı olmaya ve yeni belgeleme yöntemleri geliştirmeye zorlandığım hikayeleri tercih ediyorum. Ama bu bana bazen basit bir keşfin de çok yankı uyandırabileceğini gösterdi.
GIJN: Geliştirdiğiniz araştırmacı gazetecilik metodolojisine bir örnek verebilir misiniz?
DE: 2019 yılında beyan edilen, kapasitesinin çok üzerinde üretim yaptığı iddia edilen bir altın madenini araştırdık. Şirket verilerine erişimimiz yoktu ve bakanlıkla iletişime geçip rakamları istemek bizi ifşa ederdi. Bu yüzden başka açılardan bakmaya çalıştık.
Önce envanterle ilgilenen personelle görüşmeyi denedik, ancak işe yaramadı. Ardından sülfürik asit sevkiyatlarına odaklandık. Çünkü ne kadar asit girdiğini biliyorsanız, ne kadar cevher işlendiğini de tahmin edebilirsiniz.
Hatta bir arkadaşımızı, kimyasal taşıyan tanker kamyonlarını saymak için yol kenarına bir kamera yerleştirmeye ikna ettik. Plan, görüntüleri düzenli olarak toplayıp trafikten üretimi hesaplamaktı.
Sonunda arkadaşımız korkup vazgeçti, bu yüzden proje başarısız oldu. Ama bana göre araştırmacı gazeteciliğin özü: Her girişim başarılı olmasa bile, iktidardakilerin gizlemeye çalıştıklarını ölçmek için yeni yollar icat edilebilir.
GIJN: Türkiye’de araştırmacı gazeteciler bugün hangi benzersiz zorluklarla karşı karşıya?
DE: En büyük sorun, hesap verebilirliğin olmaması. Yetkililer gazetecilere cevap verme zorunluluğu hissetmiyor. E-postaları görmezden geliyor, yanıt vermiyor ve sonuçlardan da korkmuyorlar. Çünkü bir yaptırım yok.
Şirketler ve kamu kurumları şöyle düşünüyor: “Bir gazeteci bir şey yayınlarsa, onu medya kampanyasıyla boğarım.” Ve bu genellikle işe yarıyor. Türkiye’nin haber gündemi çok kalabalık. Her gün yeni bir siyasi kriz veya skandal çıkıyor. Önemli bir şey yayınlasanız bile, gündem yoğunluğunda hızla kaybolup gidebiliyor.
Bu hesap verebilirlik eksikliği, halkı kayıtsızlaştırıyor. Bir krizden diğerine derken hiçbir şey değişmiyor. İnsanlar umursamayı ve gazeteciliğin fark yaratabileceğine inanmayı bırakıyorlar. Burada çalışmanın en zor yanlarından biri bu.
GIJN: Bir muhabir olarak karşılaştığınız en büyük kişisel zorluk nedir?
DE: Benim için en zor kısım belgelere erişim. Çoğu zaman bir hikâye, düzgün bir şekilde belgelemenin bir yolunu bulamadığımız için daha başlamadan biter. Kanıt olmadan, anekdot olarak kalma riski vardır ve ben de hiç yayınlamamayı tercih ederim.
İşte bu yüzden Türkiye’de araştırmacı gazetecilik çok zordur. Bir haberin belgelenebileceğine ikna olduktan sonra, saha çalışması yani oraya gidip insanlarla
konuşmak o kadar da zor değil. Ama o noktaya ulaşmak zordur. Ve yayınlamayı başardığımızda bile, etkisi tahmin edilemiyor. Bazen hiçbir şey değişmiyor çünkü hesap verebilirlik yok.
Yıllarca süren bu süreçten sonra, kaynakları veya vatandaşları gazeteciliğin fark yaratabileceğine ikna etmek daha da zorlaşıyor.
GIJN: Hayran olduğunuz bir gazeteci kim ve neden?
DE: Bob Woodward ve Carl Bernstein’in* büyük bir hayranıydım. En çok hayran olduğum şey ise azimleriydi. Araştırmacı gazetecilik göz alıcı değildir. Aynı ayrıntıyı yüzlerce kez tekrarlamak, küçük değişiklikler yapmak, her açıdan titizlikle incelemek anlamına gelir. Tekrarlayıcı ve yorucudur.
Woodward’da beni etkileyen şey, pes etmeyi reddetmesiydi. Yeni bir yöntemle tekrar dener, başka bir karar verir, başka bir ipucunu takip ederdi. İşte bu azim, hatta takıntı, araştırmacı gazeteciliğin özüdür bence. Mümkün olan her yolu denemeden asla pes etmezsiniz.
*The Washington Post’ta çalışan ve ‘Watergate’ skandalı haberleriyle
ünlenmiş araştırmacı gazeteciler.
GIJN: Yaptığınız en büyük hata neydi ve bundan ne gibi dersler çıkardınız?
DE: Birçok insanın öldüğü bir olayda haber yapmak için sahadaydım. Yapmamam gereken bir açıklama yaptım ve sadece birkaç anekdota dayanarak ölü sayısının beklenenden çok daha yüksek olabileceğini söyledim. Bu benim için büyük bir pişmanlıktı. Bana sorun yaratmadı ve muhtemelen birçok gazetecinin başına geliyor ama beni gerçekten rahatsız etti. Çünkü bir şey söylediğimde, bunun bir ağırlığı var, bu benim mesleğim.
Öğrendiğim ders açık: Bilgi belgelere veya kanıtlara dayanmıyorsa, söylememeliyim. Bırakın başkaları tahmin yürütsün. Aynı hatayı tekrar yapmaktansa sessiz kalmayı tercih ederim.
GIJN: Mülakatlarda verebileceğiniz en iyi tavsiye nedir?
DE: Röportajın niteliğini ve üzerinde çalıştığınız daha büyük projeyi düşünmek önemlidir. Bir eserin sınırdan nasıl kaçırıldığı gibi lojistik konuları araştırırken, çok somut ve ölçülebilir sorular sorarsınız. Ancak motivasyonları anlamak istediğinizde, soruların farklı olması gerekir.
Birine doğrudan “Neden İŞİD’e katıldın?” diye sorarsanız, size “doğru” cevabı vermeye çalışırlar, bir gazetecinin beklediğini düşündükleri cevabı. Cevaplar resmi, net ve hazırlıklı geliyor. Bunun yerine, net bir doğru veya yanlış cevabı olmayan sorular soruyorum. Çocukluklarını, mahallelerini, onları neyin heyecanlandırdığını, neyin korkuttuğunu soruyorum. İnsanlar bu seviyede konuştuklarında, performanslarını kaybederler. Kendi seslerini duymaya ve daha gerçekçi cevaplar vermeye başlarlar.
Bu seviyeye ulaşmak sabır gerektirir. Beklemeniz, güven oluşturmanız ve insanlara sadece onları kullanmak için orada olmadığınızı göstermeniz gerekir. Yavaş bir iştir ama en anlamlı sonuçları getirir.
Elbette, bir gazeteci olarak ‘mesafe’ meselesinin de farkında olmalısınız. İnsanlarla çok fazla zaman geçirdiğinizde, onlara ‘fazla yakınlaşıp’, onlar gibi düşünmeye başlama riski vardır. Bazen kendinize şu soruyu bile sormaya başlarsınız: Bu kişinin gerçekten bir alternatifi var mıydı? Etik sınırlar bulanıklaşabilir.
Bu yüzden o mesafeyi dikkatlice yönetmek çok önemlidir. Dürüst cevaplara ulaşmak için
yeterince yakınlaşmak ancak bakış açınızı kaybedecek kadar da yakınlaşmamak.
GIJN: Sizce araştırmacı gazeteciliği gelecekte ayakta tutacak şey nedir?
DE: Koşulların zorlu olduğu Türkiye’de bile yeni deneyler görüyorum. Ortak’ı kurduk çünkü gazetecilerin sadece rekabet etmekle kalmayıp iş birliği de yapması gerektiğini fark ettik. Şimdi ortaklıklarımızı genişletiyor daha fazla muhabirle çalışıyor ve eğitim programları oluşturuyoruz.
Genç gazetecilerin yeni yöntemler icat ettiğini ve hâlâ misyona inanan meslektaşlarımı görmek bana umut veriyor. Evet, bazen konuları en acil oldukları için değil, fonlanabilir oldukları için ele alıyoruz. Ama aynı zamanda en önemli olduğuna inandığımız haberlere de yer veriyoruz.
Hayatta kalma ve tutku arasındaki bu denge, araştırmacı gazeteciliği burada canlı tutan şey. Uyum sağladığımız sürece, iktidarı sorumlu tutmanın yollarını bulacağız.
Serdar Vardar, Deutsche Welle’nin Çevre Masası’nda araştırmacı gazeteci olarak çalışmakta olup, sınır ötesi çevre suçları, iklim krizi haberleri, yolsuzluk ve vergi kaçakçılığı konularında uzmanlaşmıştır. Batı Balkanlar ve Türkiye’de AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri’ni kazanan Vardar, Katargate skandalı, Balkanlar’daki Türk kurumsal propagandası ve Çin’in Peru ve Kolombiya’daki Kuşak ve Yol Projesi’nin çevresel etkileri gibi önemli haberleri ortaya çıkarmıştır. Vardar ayrıca, ICIJ’nin Pandora Belgeleri, Gölge Diplomatlar ve Deforestation Inc. gibi önemli küresel araştırmalarında çalışmış ve çalışmaları Deutsche Welle, El Cezire’de, ICIJ ve OCCRP ile iş birliği yaparak yayınlanmıştır.